SON SÖZLERİM

SON SÖZLERİM

Bu son bölümde siz çok değerli okurlarıma şunu ifade etmek istiyorum…

Kişisel olarak sayısız eksik, noksan, kusur içinde olmama rağmen; bir yönümle de tamamen vicdanî huzur içindeyim!… O da şu…

Allah`a kulluk ve Allah Rasûlü’ne hizmet anlayışıyla geçtiğim şu dünya yaşantısından sonra, yarın âhırette, huzuru Rasûlullah`ta görevini yapmış insanların hâleti ruhiyesi ile yeralacağım inşâallah… Çünkü, ihsan olunan bu bilgileri hiç bir maddi karşılık söz konusu olmadan, insanlarla paylaşmak için elimden geleni yaptım!. Gerçek bildiklerimi, olabildiğince açıkladım!. Daha önce de vurguladığım gibi insanlar arasında ne hocayım, ne de efendi!.. Dinî hiç bir etiket sahibi değilim elhamdulillah!.. Maddî ve manevî anlamda okur-yazar olmanın nimet ve şerefi bana yeter; şükrünü edâdan âcizim!.

1966 yılında 21 yaşında yazdığım 3. kitabım “TECELLİYÂT”da açıkladığım görüşler ve bakış açım ile hissiyatım, müşahedem ne ise; 1997 yılında 52 yaşında son yazdığım “TEMEL ESASLAR” kitabında da aynı şeyleri görürsünüz; çizgim hiç değişmemiştir!.

Bunun için de ayrıca şükürde aczimi itiraf ederim…

Yazılarımda varsa yanlış ve kusurlar, bu benim anlayışımdan; isabet ettiklerim ise Allah`ın takdirinden, lûtfu inâyetindendir!.

Değerli okurlarım… Lûtfen…

Taklitçi olmayın; güdülen konumundan kurtulun; ilim sahibi olun ve yaşantınıza kendiniz yön verin!.

Tâbi değil, istişâre edip en mâkûl olanı uygulayan olun!.

Hiç bir ayırım yapmadan, müslümanlık tarihinde bütün önde gelen sûfi, düşünür ve velî olduğuna inandığınız zevâtın eserlerini okuyup; sonra da kendi yolunuzu kendiniz çizin!.

Unutmayınız ki “Allah`a giden yol nefsler yani bilinçli varlıkların adedincedir”. Yani, ötenizdeki bir tanrıya değil, özünüzdeki Allah`a kavuşmalısınız; ki Cennet yaşantısı tüm kemâliyle size açılsın!.

Hak erenleri bulup, onların dualarını ve himmetlerini alın!. Zirâ onların dua ve himmetleri; dillerinde konuşan O`dur, hükmünce Allah bağışıdır!..

Ve sizden maddî menfaat, bağış umanlardan da uzak durun!..

Bizim, “Din” anlayışımıza esas, “tahakküm ve gütme” değil “paylaşım”dır!.

İlmi insanlarla paylaşırız, sonra da onlar bu ilmi diledikleri gibi değerlendirerek, diledikleri gibi yaşayıp; sonuçlarına da, ölümötesinde yine kendileri katlanırlar!

Dostlarım… Namaz, oruç ve hac bildiğimiz kadarıyla, kişinin ölümötesi yaşama kendini hazırlaması ve varlığındaki Allah`a ermesi amacıyla teklif edilmiş ibadetler yani çalışmalar olup; bunun kesinlikle ötedeki bir tanrıya tapınma olayıyla ilgisi yoktur!.

Bu yüzdendir ki elinizdeki bütün olanakları değerlendirip, ne pahasına olursa olsun bunları uygulamadan geri kalmayın!.. Bu gerçeği çok detaylı bir şekilde “AKIL ve İMAN” isimli kitabımızda açıklamaya çalıştık.. İsteyenler konunun detaylarını oradan okuyabilirler..

Dostlarım… Dedikodu ve gıybetten, dünyadaki en korktuğunuz şeyden kaçar gibi kaçının! Hakkında konuştuğunuz kişide gerçekten varsa o hâl, bunun adı “gıybet”tir Allah Rasûlü’ne göre!. Yapılan bu konuşmayı da Kur`ân-ı Kerîm şöyle nitelemektedir:

“Ölmüş kardeşinin çiğ etini yemek”!..

Eğer bahsettiğiniz o hâl, gerçekten o kişide yoksa; siz şahid olmadığınız bir şeyi aktarıyorsanız, bu “iftira”dır ki; “gıybet”ten bin beterdir!.. Târifi mümkün değildir!.

Bu yazıları en kapsamlı şu “dua” ile bitireyim:

“Allah`ım habibin, Rasûlün Muhammed Mustafa senden neler istemişse ben de onları isterim; bana da hazmıyla ihsan et… Allahım habibin, Rasûlün Muhammed Mustafa nelerden sana sığınmışsa, ben de onlardan sana sığınırım; onlardan koru beni”!

AHMED HULÛSİ
ANTALYA
1996